Saman Sarısı by Nâzım Hikmet Ran
[...]
Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?
İşin kolayına kaçmadan ama,
Gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil,
Ne de ak örtüde elmaların,
Ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolanan kırmızı balığınkini.
Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?
[...]
Straw Blond (*)
[...]
Can you paint the picture of happiness, Abidin?
But without taking the easy way,
Not the picture of an angelic mother nursing her rosy-cheeked baby,
Nor of apples on top of a white cloth,
Nor of a red fish darting through water bubbles in an aquarium.
Can you paint the picture of happiness, Abidin?
[...]
Mutluluğun Resmi by Abidin Dino
Kokusu buram buram tüten
Limanda simit satan çocuklar
Martıların telaşı bambaşka
İşçiler gözler yolunu.
İnebilseydin o vapurdan
Ayağında Varna’nın tozu
Yüreğinde ince bir sızı.
Mavi gözlerinde yanıp tutuşan
hasretle kucaklaşabilseydim
seninle, bir daha.
Davullar çalsa, zurnalar söyleseydi
Bağrımıza bassaydık seni Nâzım,
Yapardım mutluluğun resmini
Başında delikanlı şapkan,
kolların sıvalı, kavgaya hazır
Bahriyeli adımlarla düşüp yola
Gidebilseydik Meserret Kahvesine,
İlk karşılaştığımız yere
Ve bir acı kahvemi içseydin.
Anlatsaydık
o günlerden, geçmişten, gelecekten,
Ne günler biterdi,
Ne geceler...
Dinerdi tüm acılar seninle
Bir düş olurdu ayrılığımız, anılarda kalan.
Ve dolaşsaydık Türkiye’yi
bir baştan bir başa.
Yattığımız yerler müze olmuş,
Sürgün şehirler cennet.
İşte o zaman Nâzım,
Yapardım mutluluğun resmini
Buna da ne tuval yeterdi; ne boya...
A Picture of Happiness (*)
At the harbor, kids are selling freshly baked simits
The seagulls are anxiously fussy today
The dockworkers are looking out for you.
If only you stepped down from the next steamboat
With Varna’s dust on your boots
And a little ache in your heart.
If I could embrace you, once again,
With that burning longing
In your blue eyes.
If davuls played and zurnas spoke
If we could hold you on our bosoms, Nâzım,
I would paint the picture of happiness.
Wearing your boyhood hat
Sleeves rolled up, ready for a brawl,
If we could walk with sailor-steps
And go to Meserret Cafe,
Where we first met.
There, I would treat you to a bitter coffee.
If we could speak of those days,
The ones past, the ones in the future,
Neither days nor nights would be enough.
All pains would seize with you
Our separation would be only a dream,
Left in memories.
If we could wander through Turkey
From one end to the other
The places where we once stayed, now museums
The cities of our exile, now heaven.
Only then, Nâzım,
Would I paint the picture of happiness
Neither canvas nor paint would be enough, to do so.
(*) Translated into English by Aysel K. Basci
The English translations of these poems were first published in the May 2020 Edition of the Bosphorus Review of Books.
Nazım Hikmet and his wife Vera.
Nazım and his wife, Vera, looking happy.